Cinsiyet Eşitlikçi Küresel Yönetime Doğru: Kültürün Rolü
Suzan Karaman
Kadın erkek eşitliği insan varoluşuna dair temel bir gerçektir. Daha etkili ve ilkeli bir küresel düzen ise bu gerçeği, gerçekliğe dönüştürmeye bağlıdır. Ancak bunu yapmak, çetin bir meydan okuma olagelmiştir. A Governance Befitting* başlıklı bildiride şöyle yazar:
“Uluslararası toplumun kendini inşasına adadığı, örneğin, şiddet ve yozlaşmanın yerini barışa ve iyi yönetime bıraktığı ve kadın erkek eşitliğinin toplumsal hayatın her alanında benimsendiği bir dünyanın bu zamana kadar henüz bir örneği görülmemiştir. Bu nedenle küresel gündemlerde yer alan hedeflere doğru bir ilerleme, deney, araştırma, yenilik ve yaratıcılığa bilinçli bir yönelimi gerekli kılmaktadır.”
Hükümetler, kız çocuklarının eğitiminin zorunlu hale getirilmesi, erken yaşta evliliklerin yasaklanması ve aile içi ve cinsiyete dayalı şiddetle mücadele edilmesi de dâhil olmak üzere, çeşitli kanunlar ve politikalar aracılığıyla kadınların statüsünü ilerletmeye çalışmaktadırlar. Bununla birlikte, çoğu zaman, kültürel normlar ve uygulamalar nedeniyle bu tür yasalar tam olarak uygulanmamakta ve eksik kalmaktadır. O halde, tutumları kültür düzeyinde dönüştürmek, kadınların kapasitelerinin tam bir ifadesini insanlığın kolektif ilişkilerine katmak açısından kritik olacaktır.
Memleketim Türkiye'de, kadınların erkeklerle ortaklaşa meşveret alanlarına katılımını teşvik eden, ruhun cinsiyeti olmadığını açıkça teyit eden ve kadın ile erkeğin doğuştan gelen eşitliğini destekleyen ruhaniyet temelli bir eğitim süreci sayesinde bu tür bir kültürel dönüşümün parıltıları görülebilmektedir.
Bu sürecin somut sonuçları yerel gerçekliklere göre değişkenlik göstermiştir. Örnek vermek gerekirse; daha önce ev işlerine dâhil olmayan erkek çocukları, annelerine ve kız kardeşlerine yardım etmeye başlamışlar, eskiden olsa cinsiyete dayalı şiddeti sıradan olarak görebilecek erkekler, bunu önlemek için harekete geçmişlerdir. Erkek çocukların varsayılan üstünlüğü geride bırakıldıkça dil değişmeye başlamış ve cinsiyetçi yorumların yaygınlığı ve kabulü azalmıştır. Eğitimin hem ahlaki hem de zihinsel önemine dair bilinç arttıkça, kızlara örgün eğitim almaları için daha fazla fırsat verilmiştir. Erken yaşta evliliğin zararlarına ilişkin farkındalık artmış ve bu tür evliliklerin yaygınlığı azalmıştır. Örgün eğitime erişimi olmayan kadınlara okuma yazma eğitimi almaları konusunda destek verilmiştir. Kadınların ailelerinin ve köylerinin ekonomik refahına daha aktif katkıda bulunmalarını sağlayacak şekilde el işi ve sanatsal becerilerini geliştirmeye daha fazla kaynak ayrılmıştır.
Birçoğu henüz yeni ortaya çıkmakta olan bu tür sonuçlar, bireysel ve kolektif yaşamın yeni ve daha eşitlikçi modellerini geliştirmeye çalışan, birbirleriyle bağlantılı bir dizi faaliyetin meyveleridir. Bu faaliyetler arasında çocukların ve yeni gençlerin ahlaki niteliklerini beslemeye çalışan ve onları cinsiyetlerinden bağımsız olarak toplumlarının iyileştirilmesinde birer baş aktör haline gelebilmeleri için güçlendiren çalışmalar bulunmaktadır. Kadınların ve erkeklerin düşüncelerini ifade etmede, ihtiyaçları belirlemede, sorunları çözmede ve karar almada eşit biçimde yer aldığı tabandaki çalışma grupları ise, gençlerin ve yetişkinlerin, köylerinin veya mahallelerinin ilerlemesi adına ruhani ilkeleri uygulamaya koyma kapasitelerini geliştirmeleri için bir alan açmaktadır. Yansıma ve meşveret toplantıları ise bir toplumun üyelerinin ilgilendikleri konuları, örneğin gençleri etkileyen güçler veya bir toplumun kendisine dair özlem ve öncelikleri gibi konuları konuşmak için fırsatlar yaratmaktadır.
Yukarıda değinilen ruhani ilkelere odaklanma konusunun da ima ettiği üzere, daha cinsiyet eşitlikçi bir kültür inşa etmede dinin yapıcı rolü göz ardı edilmemelidir. Şu açıkça belirtilmelidir ki, dini metinlerin dar ve kişisel çıkarlara hizmet eden yorumları, çoğu zaman kadınları aşağı gören kültürel normlara katkıda bulunmuştur.
Bununla beraber, en yüksek ifadesi ile din, her ruhta gizli olan yüce gönüllü ve asil nitelikleri taban düzeyinde uyandırmak ve geliştirmek için bir araç olarak hizmet edebilir ve etmelidir de. Böyle bir ortamda, dini toplumlar, ruhani ilkelerin ve öğretilerin toplum yaşamına herkesin yararına olacak bir şekilde uygulandığı toplumlar olarak işlev görebilirler.
Örneğin, ibadet etmek üzere kolektif toplantılar düzenleyerek hem kadınlar hem de erkekler Yaratıcılarına dua ederken bir araya gelmektedirler. Benzer şekilde, insanın asaleti, doğuştan var olan ve ruhani bir gerçek olarak keşfedildikçe, bir yerleşim biriminin sakinleri birbirlerini, gelişen ve destekleyici bir toplumun ortak kurucuları olarak görmeye başlamaktadırlar.
Bireyler ve toplumların yanı sıra kurumlar, kadın erkek eşitliğini teşvik eden bir kültürün yaratılmasında çok önemli bir rol oynamaktadır. Hükümetlerin tüm vatandaşları için güvenlik ve adaleti sağlama sorumluluğu vardır. Yasalar koymak, yönetmelikler belirlemek ve bunları uygulamak hükümetlerin kritik sorumluluklarındandır. Hükümetler toplumsal cinsiyet eşitliğinin gelişmesine katkıda bulunurken, kendi varlıkları da bu eşitliğin gelişimine bağlıdır.
Nihayetinde, cinsiyet eşitliğini ilerletmek için elbirliği ile çalışan birey, toplum ve toplumun kurumları olmak üzere bu aktörlerin üçüne de ihtiyaç duyulmaktadır. Eğer bu çabaların dönüştürücü ve kalıcı olması isteniyorsa, etkileri tüm karmaşıklığı ve tarihi ile birlikte kültür alanına ulaşmak durumundadır. Kadın erkek eşitliği ilkesi tam da burada, ifade tarzlarında ve düşünce kalıplarında, neyin doğru, normal ve kabul edilebilir olduğuna dair kavramlarda hayat bulmakta ve bir öz kazanmaktadır. Köylerdeki tarlalarda ve mahallelerdeki dükkânlarda kaydedilen tabandaki ilerlemeler, sonunda tüm millete ve hatta dünyaya fayda sağlayabilecek bir temel oluşturacaktır.
*
Suzan Karaman, yaklaşık on yıldır Türkiye Bahai Toplumu Dış İlişkiler Temsilciliği Direktörü olarak görev yapmaktadır. Temsilciliğin şu anda odaklandığı başlıca milli diskurlardan biri kadın erkek eşitliğidir.
*
Makalenin orijinali için: https://www.globalgov.bic.org/a-governance-befitting/toward-gender-equal-global-governance-role-of-culture
* Birleşmiş Milletlerin ortaya çıkışının 75. yıldönümünde, 2020 yılında, Bahai Uluslararası Toplumu (Baha’i International Community – BIC) Birleşmiş Milletler Ofisi, o tarihi olayı anmak amacıyla “A Governance Befitting: Humanity and the Path Toward a Just Global Order” (Uygun bir Yönetim: İnsanlık ve Adil bir Küresel Düzene Doğru Giden Yol) başlıklı bir bildiri yayınlamıştır. Söz konusu bildirinin yanı sıra içeriği ile ilgili hazırlanmış bazı rapor ve makalelere ulaşmak için: https://www.globalgov.bic.org/