Türkiye

Kadın ve kız çocuklarının güçlendirilmesinde kültürün rolü yuvarlak masa etkinliğinde ele alınmıştır

Bugün, kadınlara ve kız çocuklarına yönelik şiddetin önlenmesinin karşısında ortaya konulan en önemli iki sözde gerekçenin din ve kültür olduğunu görüyoruz. Bu sebeple Bahailer, bir dini toplum olarak, kadın ve kız çocuklarının güçlendirilmesinde kültürün rolü ve etkisinin gerçekten iyi anlaşılması gerektiğine inanıyorlar.

Türkiye Bahai Toplumu’nun yukarıdaki açılış cümleleriyle başlayan ve bir dizi yuvarlak masa buluşmalarının ilki olan Kadınların ve Kız Çocuklarının Güçlendirilmesinde Kültürün Rolü temalı etkinlik 30 Mart 2021 tarihinde çevrimiçi ortamda 3 panelist ve 18 katılımcı ile gerçekleştirilmiştir.

Amacı bu konuya gönül vermiş, bu alanda çalışıp fedakârca çaba gösteren toplumsal aktörlerle cinsiyet eşitliği prensibinin çeşitli yönlerini kolektif şekilde ele almak, ülkemizin gerçekliğini birlikte okumak, vizyon birliği oluşturmak, ileriye yönelik atılması gereken adımlar hakkında birlikte düşünmek ve bu ortamdan çıkan anlayışları daha geniş kitlelere ulaştırmak olan yuvarlak masa etkinliğine, aktivistler, yazarlar, belediye yetkilileri, eğitmenler, sivil toplum gönüllüleri katılmış ve çeşitliliğin zenginliğini ve güzelliğini gözler önüne sermiştir. Programın ilk bölümünde panelistler “kültürümüzün hangi öğelerinin kadın erkek eşitliğini desteklediği ve hangilerinin buna engel olduğu” sorusuna ilişkin düşüncelerini paylaşmışlardır. Katılımcıların görüş ve tecrübelerini paylaşmaları ile ilk bölümü tamamlanan programın ortasında konu ile ilgili bir film gösterimi yapılmıştır.

Söz konusu film, Bahai Uluslararası Toplumu (Bahá’í International Community) tarafından hazırlanmıştır. Erkeklerin ve erkek çocuklarının toplumsal cinsiyet eşitliğini geliştirmedeki rolü, kadın ve kız çocuklarının ilerlemesini sağlayan toplumsal eğitim süreçleri ve cinsiyet eşitliğini sağlamada dinin rolü gibi konuları odağına alan Cinsiyet Eşitliğinin Ruhuna Bir Bakış adlı film, kültür temasının işlendiği 14 dakikalık bir kolaj gösterimi şeklinde sunulmuştur.

Etkinliğin ikinci bölümüne ise, panelistlere yöneltilen “kadın erkek eşitliği ilkesinin tesis edilmesi için var olan kültürel engellerin üstesinden nasıl gelinebilir veya bu ilkeyi yaşama aktarabilmek için nasıl yeni bir kültür oluşturulmalıdır” sorusu ile geçilmiştir.

Ülkemizin köklü bir üniversitesinde kadın çalışmaları alanında faaliyet gösteren bir Uygulama ve Araştırma Merkezi’nin Başkanı olan panelistlerden ilki Anadolu’da hâlâ ataerkil bir düzende yaşadığımızı vurgulayarak kadın erkek eşitliğine ulaşmanın önündeki en büyük engelin, kültürümüzde var olan “dişinin erkeğin arkasından gelen, erkeğin bir parçasından ve erkeğe hizmet etmek üzere var olduğu" anlayışı olduğunu vurgulamıştır. Ayrıca kadınların ve kız çocuklarının iş üretimi açısından emeklerinin karşılığını gerek ev içinde gerekse dışarıda alamadığını dile getirmiştir. Kültürel engellerin üstesinden gelmenin ilk adımının, geleneklerin eklenerek geldiğini ve dinamik olduğunu fark etmek olduğunun altını çizmiştir. Kültürün, faaliyetlerimizde, konuşarak, sohbet ederek, meşveret ederek, uygulamaya koyarak ifade edildiğinde değişebileceğine değinmiştir.

Aynı üniversitenin İlahiyat Fakültesi Din Sosyolojisi Ana Bilim Dalı Başkanı olan ikinci panelist ise, kadın erkek eşitliğinin önünde yer edinmiş kültürel engellerin aşılabilmesi için o kültürü oluşturan dil, ailesel eğitim, ailedeki ekonomik yükümlülük, hukuk gibi temel unsur ve anlayışların, yani öncelikle alt yapıda yer alan temel belirleyicilerin, değiştirilmesi gerektiğini söyleyerek, din unsurunun da kültürün büyük oranda belirleyicisi olduğunu vurgulamış ve dinin insanlar nezdinde bir meşruiyet kaynağı olabileceğini belirtmiştir. Alt yapılarımızda yer edinen bu gibi unsurların üst yapılarımızı, yani davranış boyutunda ilişkilerimizi şekillendirdiğine değinen panelist, toplum yaşamında bu gibi kültürel kodların kaçınılmaz olarak açıkça okunabildiğini ifade etmiştir.

Sayın Profesör, konuşmasında birey ve kültür arasındaki birbirini şekillendirici etkiye sahip ilişkiden de bahsetmiş, bir düşüncenin gelişmesinin ardından farkındalık oluştuğunu, bunun kurumsallaşması için adım atıldığında ise kültürü oluşturduğunu ifade ederek, kültürleşen bir olgunun yaygınlaştığını, tabana kadar indiğini belirtmiştir. Yeni bir kültürün oluşmasına yönelik bu çabanın bir düzlemde bilgi haline getirilmesi ile birlikte eğitimin sunacağı katkı ile genişletilmesi gerektiğine değinmiştir. Konuşmasını yeni bir kültürün oluşması sürecinde eğitimin önemine vurgu yaparak sonlandıran Sayın Profesör eğitimi, kurumsal bir yapıdan kazanılmış bir diplomanın yanı sıra gerçeğin bulunması çabası olarak tanımlamış ve bu gibi bir eğitimin aileden, çocukluktan başlayarak verilmesi gerekliliğini savunmuştur.

Konuya kültürel değişimde eğitimin, erkeklerin ve gençlerin rolü bağlamında yaklaşan ve üçüncü panelist olan 10 yıllık bir sivil toplum kuruluşunun kurucusu ise konuşmasına, kadın hareketinde yıllardır verilen toplumsal cinsiyet eğitimlerinden ve Türkiye’de bu konuda kadınların çok uzun yıllardır eğitim aldığından söz ederek başlamıştır. Bu konuda sadece kadınların değil, aynı zamanda erkeklerin de konuya dâhil edilmesi gerektiğinin, son yıllarda hem ulusal hem de uluslararası mücadele alanında bu yönde bir eğilim oluştuğunun ve gençlerin katılımının arttığının da altını çizmiştir. Kültürün en güzel tarafının değiştirilebilir olmasına değinen Sayın panelist dört-altı yaş çocuklara verdikleri toplumsal cinsiyet ve bedenlerini koruma eğitimi projesinin tamamlanması neticesinde ölçümlenen sonuçların iki günlük eğitim sonunda bile verilen cevapları nasıl değiştirdiğini, nasıl eşitlikçi bir çizgiye getirdiğini bilfiil deneyimlediklerini ortaya koymuştur.

Panelistlerin müteakip katkıları ile zenginleşen etkinlik, katılımcıların değerli yorumları ile sona ermiştir. Etkinlik boyunca iç görülerini sunan katılımcı ve panelistler, bizi çevreleyen bir yapı gibi de olsa, bizler zaman zaman duygusal yaklaşıyor ve mantığımıza yatmıyorken dahi bazı şeyleri kabul ediyor bile olsak, bu tür kültürel kodların her şeye rağmen değiştirilebileceğinde hemfikirdiler. Bu bağlamda katılımcılar tarafından değinilen ve keşfedilmeyi bekleyen bazı konular arasında, teknolojiye erişim ve sosyal medya etkisi ile toplumsal etkileşim ve kültür değişiminin eskisinden daha hızlı geçekleşecek oluşu, kültürel kodlamanın etkin organı olan medyanın halk ile kurduğu iletişim ve bunu yaparken kullandığı dil, yarattığı algı ve bu konuya yaklaşımımızda arka planda sahip olduğumuz duygular yer almıştır.

Salgın sebebiyle çevrimiçi ortamda gerçekleşen etkinlik, gerek ele alınan konular ve ele alınış şekli gerekse de tüm toplumsal aktörlerin katılımıyla, beraber çalışmaya ve hep birlikte bir yolda ilerlemeye devam etmek, toplumumuzun gerçekliğini kolektif bir şekilde okuyup analiz etmek ve sorunlara ortak çözümler üretmek için umut vaat edici bir ortam olarak hizmet etmiştir. Önümüzdeki günlerde etkinliğin devamının gerçekleştirilmesi ve konunun çeşitli yönlerinin derinlemesine ele alınması planlanmaktadır.

Bu yazıyı paylaşmak için: