Türkiye

Kadınların ve Kız Çocuklarının Güçlendirilmesinde Eğitimin Kültürle İlişkisi

Türkiye Bahai Toplumu Dış İlişkiler Temsilciliği tarafından organize edilen ve kadın erkek eşitliği toplumsal diskurunda gelişim sağlamayı amaçlayan yuvarlak masa etkinlik dizisinin ikincisi, 4 Mayıs 2021 tarihinde çevrimiçi ortamda gerçekleştirilmiştir. Toplantıya farklı meslek gruplarından ve alanlardan gelen ve hepsi toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda aktif çalışmalar yürüten 22 kişi katılmıştır.

Etkinlik dizisinin birincisinde Kadınların ve Kız Çocuklarının Güçlendirilmesinde Kültürün Rolü konusu ele alınırken kültürün dinamik olduğu, dolayısıyla değişebileceği ortak anlayışı oluşmuştu ve hem panelistler hem de katılımcılar kültürün değişimine dair bazı etkenleri vurgulamışlardı. 4 Mayıs tarihli etkinlikte ise sohbete kaldığı yerden devam edilmiştir. Kadın ve kız çocuklarının güçlendirilmesine yardımcı olan kültür başlığının altında bilhassa eğitim konusu ele alınmıştır.

Toplantının ilk yarısında, eğitimden kastın ne olduğu, gelişimi hedefleyen eğitimin nasıl bir vizyon, perspektif ya da inançlar üzerine kurgulanması gerektiği, diğer bir deyişle eğitimin hangi dayanaklar üzerine inşa edilmesi gerektiği konuşulmuştur. Ardından Bahai Uluslararası Toplumu’nun Birleşmiş Milletler Ofisi tarafından hazırlanan Cinsiyet Eşitliğinin Ruhuna Bir Bakış adlı filmden bir kolaj gösterisi izlenmiştir. Toplantının diğer yarısında ise kültür değişiminde her birimize düşen görevler, birer eğitimci olmasak bile kadın erkek eşitliği prensibini yansıtan bir kültür yaratmadaki sorumluluklarımız ve daha çocuk yaşlarda başlaması gereken eğitim ile ilgili neler yapılabileceği gibi konular ele alınmıştır.

Eğitim konusu tartışılırken resmi yani örgün eğitimi şekillendiren unsurlar, bugüne kadar ülkemizde bu konuda atılan adımlar ve kaydedilen gelişmeler hakkında deneyim ve paylaşımlarda bulunulmuştur. Ayrıca toplumun ve ailenin çocuk yetiştirme pratiklerinin ve yöntemlerinin de en az resmi eğitim kadar, hatta birçok açıdan daha da önemli olduğu vurgulanmıştır. Resmi eğitim ile informal eğitim birbirinden ayrı olmasa da bu ikisinin arasındaki makasın kapanması adına yapılması gereken çok şey olduğu ifade edilmiştir. Günümüzde birçok ailenin, eğitimi; sınıflar arası, ekonomik ve kültürel mobilizasyon için bir araç olarak gördüğü ve eğitimin sadece meslek sahibi olma veya maddi imkânlar yaratma yolunda önemli bir sistem olarak kabul ettiği, fakat eğitim ve öğretimin medeniyetler inşa etmede çok daha hayati kavramlar olarak irdelenmesi gerektiği dile getirilmiştir.

Cumhuriyet döneminden bugüne eğitim sistemimizin birlikte bir okuması yapıldıktan sonra, eğitimin işlevine dair katkılar sunulmuştur. Eğitimin işlevinin, önce bireydeki yetileri ortaya çıkarmak ardından bireye geniş bir dünya görüşü sağlamak, tercihler alanı sunmak ve seçimlerinde bireyi özgür bırakmak olduğu paylaşılmıştır. Bunun için eğitimin kişi veya kurumların kendi bakış açılarını aşılamasından veya salt bilgi aktarımı yapmaktan çok daha öte, kişinin asil ve eşsiz bir birey olduğunu fark ettirmeyi ve bireyin kendi içindeki kapasite ve potansiyelleri ortaya çıkartmayı hedeflemesi gerektiği paylaşılmıştır. Bu nokta ile ilgili bir katılımcı, Bahai yazılarından “İnsana kıymetli mücevherlerle dolu bir maden nazarıyla bakınız,” sözünü paylaşarak eğitimin maddi, insani ve ruhani yönleri olduğundan bahsetmiştir. Bedenin ve aklın, insanın fedakârlık, dürüstlük, adalet gibi daha birçok vasfını ortaya çıkarmasını sağlayan ahlaki bir eğitimden de geçmesi gerektiğine değinmiştir; zira elbette adalete inanan ve onu ilke edinerek yetişmiş bir çocuk ileride kadın erkek eşitliği prensibini içselleştirmiş, bunu doğal olarak bilen bir yetişkin olacaktır. Diğer bir katılımcı ise, benzer bir katkı sunarak eğitimin evrensel, temel, etik ilkeleri bir bireyde yerleştirecek şekilde kurgulanması gerekliliğinden bahsetmiştir.

Çocuk eğitiminde okul ve öğretmenlerin çok kritik rollere sahip oldukları aşikâr olmakla birlikte ebeveynlerin çocuklarının eğitiminde doğrudan sorumluluk almaları ve bu konuda yüksek bir bilince sahip olmaları gerektiğine değinilmiştir; zira toplumu ve sosyal ilişkileri şekillendiren anlayış ve zihniyet toplumsal ilişkilerin içine gömülüdür ve hem doğduğu hem de kendini gösterdiği yer tam da burasıdır. Öyle ki okuldaki eğitim öğretim süreçlerinin dışına taşan ve çok daha derinlerde işleyen düşünce şeklinin değiştirilmesi insanlığın bugünkü ihtiyacı olarak görülmüştür. Dünyada hâlâ var olan eril zihniyet, en ufak gündelik sohbetlerde, aile içi görev dağılımlarında, kullandığımız dilde, medyada ve daha birçok toplumsal zeminde kendini gösterebilmektedir, diğer bir deyişle bu düşünce yapısı toplum ilişkilerinin dokusuna işlemiş, bir alışkanlık haline gelmiştir. Nihayetinde bu eril düzeni ardımızda bırakmanın ve kadın erkek eşitliğinin içselleştirildiği, kabul edildiği ve hayata geçirildiği bir düzene geçmenin gerekliliği konusunda fikirler paylaşılmıştır. Bu yapılmadığı takdirde bugün birçok topluma sirayet etmiş olan kadın ve kız çocuklarına yönelik şiddet, kadın ve kız çocuklarına yönelik ayrımcı tutum ve davranışlar, toplumsal yaşama dahiliyet kısıtlamaları, erken yaşta evlilikler ve cinsel istismar gibi birçok toplumsal hastalık, insanlığın tüm fertlerini –kadın ve erkek– olumsuz şekilde etkilemeye devam edecektir.

Kültürde bir dönüşüm yaratmak kültürel çok sesliliği ve zenginliği bozup tek-biçimlilik ya da kültürün olumlu yönlerinin yok edilmesi anlamına gelmemekte, daha ziyade kültürün içinde süre giden ataerkil geleneklerin, kalıpların ve nesiller boyu aktarılan toplumsal cinsiyet rollerinin değiştirilmesi anlamına gelmektedir. Bir katılımcı bu durumlardan birine örnek olarak günümüzde kadına ve erkeğe atfedilen bazı nitelik ve rollerden bahsetmiştir. Kararlı olmak, cesur ve girişken olmak, kendini iyi ifade etmek ve analitik düşünebilmek gibi özellikler erkekten beklenen ve erkeğe atfedilen şeyler iken, sevgi göstermek, nazik ve alçakgönüllü olmak, duygusal, uyumlu, anlayışlı, arabulucu olmak gibi özellikler ise toplumlarımızda sıklıkla kadına atfedilmektedir. Oysa bunlar insanlık ailesinin her bir üyesinin geliştirmesi gereken kapasitelerdir; yani bir kadın da cesur olabilmeli ve kendini iyi ifade edebilmeli; bir erkek de anlayışlı, sevgi dolu ve nazik olabilmeli ve erkeğin duygusal olması zayıflık olarak algılanmamalıdır.

Etkinlik boyunca sunulan katkılar arasında, eğitim ve kültürün birbirlerini etkiledikleri ve yapılandırdıklarına ayrıca bu iki kavramın daha birçok alt kategorisi ve iması bulunduğuna yer verilmiştir. Günümüzde dünyanın birçok yerinde, toplumsal ilişkilerin derinlerinde yatan normlara ulaşamayan ve çocuklarımızı merak eden, sorgulayan bireyler haline getirme konusunda yetersiz kalan bir eğitim mevcuttur. Bu eğitimin ürettiği bilgi aktif bireyler yetiştirememekte, sadece çerçevelenen bir bilgi olarak kalmaktadır. Evrensel temel ve etik ilkeleri toplumsal ilişkilerin içine gömülü halde bulunan yanlış değerlerle yer değiştirebilecek kabiliyette bir eğitim ise kültürel değişimde çok daha fazla yol kat etmemize yardımcı olacaktır. Buna dair bir ufuk oluşturabilmek adına devlet yönetimine, sivil topluma, dini liderlere, sistem kurucularına çok kritik sorumluluklar düştüğü üzerine fikirler sunulmuştur.

Peki ya tek bir bireyin kadın erkek eşitliği prensibini benimseyen bir kültürün oluşumunda ve eğitim ile ilgili bazı gerçekliklerin değişmesinde nasıl bir rolü olabilir? Etkinliğin bu kısmında sunulan katkılar göstermiştir ki kültürün dönüşümünde bireyin birçok rolü ve sorumluluğu bulunmaktadır ve bu yolda ilerlerken umut çok motive edici bir güçtür. Bir katılımcı tarafından bu doğrultuda ve tam da bu noktada “Her biri insanlığın refahını kendi en başta gelen ve hâkim kaygısı olarak gören sayısız ruhların çabaları değilse dünyayı başka ne kurtaracak?” sözü paylaşılmıştır. Elbette tek bir bireyin değişim için çabalaması dünyayı bir günden diğerine değiştiremeyecektir, fakat kültür dinamiktir ve onu yaratan bireyler, kurumlar ve toplumlar vardır; bu sebeple ancak bu üç baş aktörün istikrarlı ve kolektif çabası ile insanlığı, mukadderatında olan yüce seviyeye taşımak ve kadın erkek eşitliğini toplumsal yaşamın her alanında yansıtan bir medeniyet yaratmak mümkün olabilecektir.

Etkinlik boyunca sunulan ilham verici katkılar bir kez daha göstermiştir ki yaratılışımızın bir gerçeği olan kadın erkek eşitliğini toplumsal yaşamımızın bir gerçekliği haline getirebilmek için tarih boyunca kaydedilmiş ilerlemeler son derece fazladır ancak yine de önümüzdeki yol uzun ve meşakkatlidir. Fakat meydan okumalarla dolu olsa da bu yolu kesinlikle yalnız yürümüyoruz, dünyanın dört bir yanında bu yolu birlikte yürüyen, bu konuda bir şeyler yapan ve çaba gösteren yüz binlerce ruh vardır! Bu amaçla sürdürülen tüm etkinlikler toplumsal cinsiyet eşitliği uğruna çalışan insanları bir araya getirmeye ve umudun yayılmasına hizmet etmektedir. Bahai toplumu da kadın erkek eşitliğinin sağlanmasına yönelik düşünceyi ilerletmeye katkı sağlayan böylesi etkinlikler gerçekleştirmeyi ve bu küresel diskura katkılarını sunmayı sürdürecektir.

Bu yazıyı paylaşmak için: